Soru Sor
Sorunu sor hemen cevaplansın.
Bunları Ezberle
üzere Batı edebiyatından çeviri ve uyarlamalar yapmışlardır.
Namık Kemal, Abdülhak Hamit Tarhan, Recaizade Mahmut Ekrem, Ahmet Mithat Efendi gibi isimler; bu türde verdikleri eserlerle türün gelişimine katkı sağlamışlardır.
Recaizade Mahmut Ekrem’in “Atala ve Amerika Vahşileri” ve “Çok Bilen Çok Yanılır” komedisi Batılı anlamda tiyatronun bütün özelliklerini taşır.
Namık Kemal; Vatan yahut Silistre (1873), Celâlettin Harzemşah (1881) oyunlarında tarihsel konuları; Gülnihal (1875), Zavallı Çocuk (1873) ve Akif Bey (1874) adlı oyunlarında ise toplumsal
konuları işler.
Ahmet Vefik Paşa, tercüme yapmış ve adaptasyon eserler vermiştir. Moliere’den çevirdiği ve Zor Nikâh, Zoraki Tabip adını verdiği Türkçeye adapte edilmiş eserleriyle büyük başarı
sağlamıştır. Direktör Ali Bey, Kokana Yatıyor, Misafir-i İstiskal gibi birer perdelik komedilerinin yanında Moliere’den adapte ettiği Ayyar Hamza ile tiyatromuza katkıda bulunmuştur.
Türk tiyatrosu Millî Edebiyat Dönemi’nde gelişimini devam ettirmiştir. Özellikle de Yeni Lisan hareketiyle konuşma diline yakın bir edebî dil oluşturan sanatçılar, tiyatro üzerine birçok çalışma yapmıştır. Bu dönemde özel tiyatroların yanında resmî tiyatrolar da kurulmuştur. Bu kurumlar arasında en önemlisi ise şüphesiz günümüzde ismi “İstanbul Şehir Tiyatroları” olarak geçen “Darülbedayi-i Osmanî”dir.
Cumhuriyetin ilk yıllarında tiyatroya verilen önem giderek artmış ve 1940 yılında Devlet Konservatuarı Kanunu çıkarılmıştır. Bu kanunla tiyatro eğitimi sistemli ve kurumsal bir yapıya
bürünmüştür.
Cumhuriyet Dönemi’nin en usta kalemlerinden biri Haldun Taner’dir. Türk edebiyatında Keşanlı Ali Destanı ile epik tiyatro alanında ilk denemeye girişen Haldun Taner, Bertolt Brecht’in geliştirdiği epik tiyatro ile geleneksel Türk tiyatrosundan yararlanarak açık biçimli yeni bir oyun ortaya koymuştur.
Epik tiyatroda seyirci; gözlemci kılınıp etkin bir duruma sokulur. Yargı verdirmeye götürülür. Bir olay karşısında bırakılarak o olayın incelenmesine çalışılır. Oyun tartışmalarla sürdürülür. İnsan, bir araştırma konusu hâline getirilerek oluşumun içinde ele alınır. Her sahne kendisi için var olur.
Anadolu’da modern tiyatro öncesinde geleneksel Türk tiyatrosu egemendi. Köy seyirlik oyunları, meddah, Karagöz, orta oyunu, kukla oyunu gibi türlere ayrılan geleneksel Türk
tiyatrosunun özelliklerine geçelim.
Bu oyun, deriden kesilen ve tasvir olarak adlandırılan bazı şekillerin (insan, hayvan, eşya vb.) arkadan bir ışık verilerek beyaz bir perde üzerine yansıtılması temeline dayanır.
Hayalî adı verilen kişiler tarafından Küşterî Meydanı diye anılan bir perdede oynatılan bu oyunlar, Türk halk geleneğinin önemli ürünlerindendir.
Perdenin Küşterî Meydanı olarak adlandırılmasının nedeni, Karagöz oyununun kurucusu ve Karagözcülerin “pîr”inin Şeyh Küşterî olmasıdır.
Oyunda tef çalan, taklitlerin şarkılarını söyleyen, tasvirleri hayalîye veren yardımcı yardak adını alır.
Karagöz oyununun yazılı bir metni yoktur. Yani oyun, doğaçlama oynanır.
Oyunların temelde iki kahramanı vardır. Bunlardan birisi; okumamış, halk diliyle konuşan, öğrenim görmüş kişilerin söylediği sözleri anlamayan, duyduklarına ters anlamlar yükleyen Karagöz tipidir.
Diğeri ise öğrenim görmüş, medrese diliyle konuşan, bilimden az çok anlayan, görgü kurallarına uyan Hacivat’tır.
Oyunun diğer kişileri aşağıdaki gibidir:
Çelebi: Malı mülkü olan zengin, mirasyedi bir tiptir.
Zenne: Karagöz oyunundaki kadın tipleridir.
Tiryaki: Konuşmaların en önemli yerinde uyuklamaya başlayan tiptir.
Beberuhi: Altıkolaç lakabıyla anılan, cüce, yaygaracı bir tiptir.
Bu kişilerin yanı sıra Tuzsuz Deli Bekir, Zeybek (Efe), Külhanbeyi, Türk, Yahudi gibi tipler de oyunda yer alır.
Karagöz oyunu dört bölümden oluşmaktadır:
Orta oyunu, sahne olarak kabul edilen ve etrafı seyircilerle çevrilmiş açık bir alanda oynanır.
Orta oyununda, oyuncuların palanga diye adlandırdıkları oyun alanı, herhangi bir yerde kolaylıkla hazırlanabilir.
Oyunda dekor denilebilecek başlıca iki nesne vardır:
Birincisi ev olarak kullanılan yeni dünya adı verilen paravan, ikincisi işyeri olarak kullanılan ve dükkân adı verilen iskemledir.
Orta oyunu, çalgılı ve kadrosu geniş bir oyundur. Çalgı, sadece sahneye giren oyuncuları haber verme sırasında kullanılır.
Orta oyunundaki kişiler, Karagöz oyununda olduğu gibi tip özelliği gösterir.
Bu tipler; öğrenim görmüş kişilerin söylediği sözleri yanlış anlayan, okumamış kesimi temsil eden Kavuklu; eğitim görmüş, görgü kurallarına uyan, aydın kesimi temsil eden Pişekâr başta
olmak üzere Zenne, Yahudi, Acem, Kürt, Rumelili, Arnavut, Ermeni, Kayserili, Frenk, Çelebi, Muhacir şeklinde sıralanabilir.
Orta oyunu dört bölümden oluşur:
gerçekleştirilen ritüeller, zamanla oyuna dönüşerek yaşatılmıştır. Ekim ve hasat zamanı, hayvanların çiftleşme zamanı, kıtlık, kuraklık veya gün eşitliği, kış yarısı, yılbaşı, düğün,
bayram gibi köylü için özel gün ve gecelerde oynanır. Günümüzde eğlence amacıyla oynanan bu oyunlar, Türklerin Orta Asya’dan getirdikleri inanç kalıntılarının ve Anadolu’da yaşamış
milletlerin kültürlerinin etkilerini barındırır. Eğlendirmenin yanı sıra sosyal düzeni koruma, kuşaklararası kültür aktarımını sağlama gibi işlevleri vardır. Geleneksel konuların dışında karı-koca geçimsizliği, gelin-kaynana anlaşmazlığı, kız kaçırma, köyden kente göç gibi köylünün yaşadığı sıkıntılara, güncel sorunlara değinen oyunlar meydana gelmiştir.
Geleneksel Türk kukla oyunlarında üç tür kukla yaygındır:
İpli kukla, iskemle kuklası ve el kuklası.
“İbiş” ile “İhtiyar” geleneksel Türk kukla oyunlarındaki başlıca tiplerdir. Konularını halk hikâyeleri, aşk öyküleri, orta oyunu ve Karagöz oyunlarından alır.
Konularını büyük şehirlerin günlük hayatından olduğu kadar masal ve halk hikâyelerinden de alan meddahlar yeni ve farklı konularda da hikâyeler anlatabilir, anlatılan olaya ve kahramanlarına göre taklitler, jest ve mimikler yapar, ses tonunu değiştirir. Seyirci-dinleyici ile yakın bir iletişim kurduğundan, doğaçlamaya giderek her gösteride tepkilere göre yeni bir boyuta gider. Sopa (baston) ve mendil (makrame) kullanılan çok sınırlı aksesuarlardan en yaygın olanlarıdır.
Tarih: 2021-04-22 15:19:01 Kategori: Edebiyat
Soru Tarat
Kitaptan sorunu tarat hemen cevaplansın.
Sorunu sor hemen cevaplansın.
Tiyatro konusu 10. sınıf Nedir
TİYATRO
- Tiyatro sahnede, bir seyirci topluluğu önünde, oyuncular tarafından canlandırılmak üzere yazılan edebî türdür.
- Konusunu günlük yaşamdan alabileceği gibi tarihten, mitolojiden de alabilir.
- Tiyatro eserinde yer, dekor ve kişilerle ilgili bilgiler perde (bölüm) başlarında yer alır.
- Oyuncuların sergilemeleri gereken davranışlar yay ayraç içinde verilir.
- Anlatım, karşılıklı konuşma şeklindedir.
Bunları Ezberle
Tiyatro Türünün İlkleri
- Tiyatronun kökeni Eski Yunan’da bağ bozumu tanrısı Dionysos (Diyonizos) adına yapılan dinî törenlere dayanmaktadır.
- Türk edebiyatına Batılı anlamda tiyatro Tanzimat’la girmiştir.
- İlk yerli tiyatro, Şinasi’nin Şair Evlenmesi adlı eseridir.
- Namık Kemal’in Vatan yahut Silistre adlı eseri ise sahnelenen ilk oyundur.
üzere Batı edebiyatından çeviri ve uyarlamalar yapmışlardır.
Namık Kemal, Abdülhak Hamit Tarhan, Recaizade Mahmut Ekrem, Ahmet Mithat Efendi gibi isimler; bu türde verdikleri eserlerle türün gelişimine katkı sağlamışlardır.
Recaizade Mahmut Ekrem’in “Atala ve Amerika Vahşileri” ve “Çok Bilen Çok Yanılır” komedisi Batılı anlamda tiyatronun bütün özelliklerini taşır.
Namık Kemal; Vatan yahut Silistre (1873), Celâlettin Harzemşah (1881) oyunlarında tarihsel konuları; Gülnihal (1875), Zavallı Çocuk (1873) ve Akif Bey (1874) adlı oyunlarında ise toplumsal
konuları işler.
Ahmet Vefik Paşa, tercüme yapmış ve adaptasyon eserler vermiştir. Moliere’den çevirdiği ve Zor Nikâh, Zoraki Tabip adını verdiği Türkçeye adapte edilmiş eserleriyle büyük başarı
sağlamıştır. Direktör Ali Bey, Kokana Yatıyor, Misafir-i İstiskal gibi birer perdelik komedilerinin yanında Moliere’den adapte ettiği Ayyar Hamza ile tiyatromuza katkıda bulunmuştur.
Türk tiyatrosu Millî Edebiyat Dönemi’nde gelişimini devam ettirmiştir. Özellikle de Yeni Lisan hareketiyle konuşma diline yakın bir edebî dil oluşturan sanatçılar, tiyatro üzerine birçok çalışma yapmıştır. Bu dönemde özel tiyatroların yanında resmî tiyatrolar da kurulmuştur. Bu kurumlar arasında en önemlisi ise şüphesiz günümüzde ismi “İstanbul Şehir Tiyatroları” olarak geçen “Darülbedayi-i Osmanî”dir.
Cumhuriyetin ilk yıllarında tiyatroya verilen önem giderek artmış ve 1940 yılında Devlet Konservatuarı Kanunu çıkarılmıştır. Bu kanunla tiyatro eğitimi sistemli ve kurumsal bir yapıya
bürünmüştür.
Cumhuriyet Dönemi’nin en usta kalemlerinden biri Haldun Taner’dir. Türk edebiyatında Keşanlı Ali Destanı ile epik tiyatro alanında ilk denemeye girişen Haldun Taner, Bertolt Brecht’in geliştirdiği epik tiyatro ile geleneksel Türk tiyatrosundan yararlanarak açık biçimli yeni bir oyun ortaya koymuştur.
Epik tiyatroda seyirci; gözlemci kılınıp etkin bir duruma sokulur. Yargı verdirmeye götürülür. Bir olay karşısında bırakılarak o olayın incelenmesine çalışılır. Oyun tartışmalarla sürdürülür. İnsan, bir araştırma konusu hâline getirilerek oluşumun içinde ele alınır. Her sahne kendisi için var olur.
Anadolu’da modern tiyatro öncesinde geleneksel Türk tiyatrosu egemendi. Köy seyirlik oyunları, meddah, Karagöz, orta oyunu, kukla oyunu gibi türlere ayrılan geleneksel Türk
tiyatrosunun özelliklerine geçelim.
Geleneksel Türk Tiyatrosu
- Geleneksel Türk tiyatrosu, sözlü halk geleneğinin ürünlerindendir.
- Bu gelenekte verilen eserler, anonim nitelikte olup doğaçlama oynanır.
- Bu tip oyunlarda güldürü, şive taklitleri, yanlış anlaşılmalara dayanan mizahi ögeler söz konusudur.
- Müzik, oyunlarda fazla bir yere sahip değildir.
- Modern tiyatroda önemli bir yere sahip olan dekor, sahne, kostüm, ışık gibi unsurlar geleneksel Türk tiyatrosunda yok denecek kadar azdır.
- Geleneksel Türk tiyatrosunun ürünleri arasında meddah, orta oyunu, köy seyirlik oyunları ve Karagöz yer alır.
Karagöz
Karagöz, bir gölge oyunudur.Bu oyun, deriden kesilen ve tasvir olarak adlandırılan bazı şekillerin (insan, hayvan, eşya vb.) arkadan bir ışık verilerek beyaz bir perde üzerine yansıtılması temeline dayanır.
Hayalî adı verilen kişiler tarafından Küşterî Meydanı diye anılan bir perdede oynatılan bu oyunlar, Türk halk geleneğinin önemli ürünlerindendir.
Perdenin Küşterî Meydanı olarak adlandırılmasının nedeni, Karagöz oyununun kurucusu ve Karagözcülerin “pîr”inin Şeyh Küşterî olmasıdır.
Oyunda tef çalan, taklitlerin şarkılarını söyleyen, tasvirleri hayalîye veren yardımcı yardak adını alır.
Karagöz oyununun yazılı bir metni yoktur. Yani oyun, doğaçlama oynanır.
Oyunların temelde iki kahramanı vardır. Bunlardan birisi; okumamış, halk diliyle konuşan, öğrenim görmüş kişilerin söylediği sözleri anlamayan, duyduklarına ters anlamlar yükleyen Karagöz tipidir.
Diğeri ise öğrenim görmüş, medrese diliyle konuşan, bilimden az çok anlayan, görgü kurallarına uyan Hacivat’tır.
Oyunun diğer kişileri aşağıdaki gibidir:
Çelebi: Malı mülkü olan zengin, mirasyedi bir tiptir.
Zenne: Karagöz oyunundaki kadın tipleridir.
Tiryaki: Konuşmaların en önemli yerinde uyuklamaya başlayan tiptir.
Beberuhi: Altıkolaç lakabıyla anılan, cüce, yaygaracı bir tiptir.
Bu kişilerin yanı sıra Tuzsuz Deli Bekir, Zeybek (Efe), Külhanbeyi, Türk, Yahudi gibi tipler de oyunda yer alır.
Karagöz oyunu dört bölümden oluşmaktadır:
- Giriş: Hacivat’ın bir semai okuyarak perdeye geldiği bölümdür.
- Muhâvere: Karagöz ile Hacivat arasındaki karşılıklı konuşmaların yer aldığı bölümdür. Bu bölüm; Karagöz ve Hacivat’ın birbirlerini yanlış anladıkları, güldürü unsurunun yer aldığı bölümdür.
- Fasıl: Olayın konu edildiği bölümdür, oyuna burada işlenen konuya göre isim verilir.
- Bitiş: Hacivat ile Karagöz arasında geçen birkaç cümlelik kısa konuşmaların yer aldığı bölümdür.
Orta Oyunu
Orta oyununu, Karagöz oyununun insanlar tarafından canlandırıldığı, oynandığı bir oyun olarak düşünebilirsiniz.Orta oyunu, sahne olarak kabul edilen ve etrafı seyircilerle çevrilmiş açık bir alanda oynanır.
Orta oyununda, oyuncuların palanga diye adlandırdıkları oyun alanı, herhangi bir yerde kolaylıkla hazırlanabilir.
Oyunda dekor denilebilecek başlıca iki nesne vardır:
Birincisi ev olarak kullanılan yeni dünya adı verilen paravan, ikincisi işyeri olarak kullanılan ve dükkân adı verilen iskemledir.
Orta oyunu, çalgılı ve kadrosu geniş bir oyundur. Çalgı, sadece sahneye giren oyuncuları haber verme sırasında kullanılır.
Orta oyunundaki kişiler, Karagöz oyununda olduğu gibi tip özelliği gösterir.
Bu tipler; öğrenim görmüş kişilerin söylediği sözleri yanlış anlayan, okumamış kesimi temsil eden Kavuklu; eğitim görmüş, görgü kurallarına uyan, aydın kesimi temsil eden Pişekâr başta
olmak üzere Zenne, Yahudi, Acem, Kürt, Rumelili, Arnavut, Ermeni, Kayserili, Frenk, Çelebi, Muhacir şeklinde sıralanabilir.
Orta oyunu dört bölümden oluşur:
- Giriş: Zurnanın Pişekâr havası ile gelen Pişekâr, zurnacı ile kısa bir konuşma yapar. Sonra zurna, kavuklu havasını çalar; Kavuklu ile Kavuklu-arkası (cüce) konuşarak sahneye gelir.
- Muhavere: Pişekâr’la Kavuklu’nun konuşmaları iki bölümdür. Birinci bölüm, iki tanıdığın sohbeti; ikinci bölüm, tekerlemedir. Bu bölümde Kavuklu, başından geçmiş garip bir macerayı anlatır; bölümün sonunda ise bunun bir rüya olduğu anlaşılır.
- Fasıl: Asıl olayın konu edildiği bölümdür, oyuna burada işlenen konuya göre isim verilir. Bu fasıllardan pek çoğu, konuları bakımından Karagöz fasılları ile ortaktır.
- Bitiş: Pişekâr, Kavuklu ile son bir konuşma yapar. “Her ne kadar sürçü lisan ettikse af ola!” diyerek seyircilerden özür diler. Bir dahaki oyunun yerini ve zamanını bildirerek seyircileri iki eliyle selamlar.
Köy Seyirlik Oyunları
Seyirlik oyunlar, kırsal bölgelerde görülen, kökleri tarih öncesi dinî ritüellere uzanan bir tiyatro geleneğidir. Geçmişte Anadolu insanı tarafından kendi yaşantısı daha verimli olsun diyegerçekleştirilen ritüeller, zamanla oyuna dönüşerek yaşatılmıştır. Ekim ve hasat zamanı, hayvanların çiftleşme zamanı, kıtlık, kuraklık veya gün eşitliği, kış yarısı, yılbaşı, düğün,
bayram gibi köylü için özel gün ve gecelerde oynanır. Günümüzde eğlence amacıyla oynanan bu oyunlar, Türklerin Orta Asya’dan getirdikleri inanç kalıntılarının ve Anadolu’da yaşamış
milletlerin kültürlerinin etkilerini barındırır. Eğlendirmenin yanı sıra sosyal düzeni koruma, kuşaklararası kültür aktarımını sağlama gibi işlevleri vardır. Geleneksel konuların dışında karı-koca geçimsizliği, gelin-kaynana anlaşmazlığı, kız kaçırma, köyden kente göç gibi köylünün yaşadığı sıkıntılara, güncel sorunlara değinen oyunlar meydana gelmiştir.
Kukla
Kukla, tek bir sanatçının kişileri temsil eden bebekleri oynattığı konuşmalarını ve ses taklitlerini yaptığı bir oyundur. Anadolu’ya Orta Asya Türklerince getirilmiş, 19. yüzyılın sonundan başlayarak önemini yitirmiştir.Geleneksel Türk kukla oyunlarında üç tür kukla yaygındır:
İpli kukla, iskemle kuklası ve el kuklası.
“İbiş” ile “İhtiyar” geleneksel Türk kukla oyunlarındaki başlıca tiplerdir. Konularını halk hikâyeleri, aşk öyküleri, orta oyunu ve Karagöz oyunlarından alır.
Meddah
Meddahlık, Orta Asya Türklerinin şaman törenlerinden, Arap hikâye anlatıcılarının ve Anadolu’daki hikâye anlatıcılarının geleneğinden etkilenerek özellikle kentlerde ortaya çıkmış tek kişinin hikâye anlatmasına dayanan bir tiyatro sanatıdır.Konularını büyük şehirlerin günlük hayatından olduğu kadar masal ve halk hikâyelerinden de alan meddahlar yeni ve farklı konularda da hikâyeler anlatabilir, anlatılan olaya ve kahramanlarına göre taklitler, jest ve mimikler yapar, ses tonunu değiştirir. Seyirci-dinleyici ile yakın bir iletişim kurduğundan, doğaçlamaya giderek her gösteride tepkilere göre yeni bir boyuta gider. Sopa (baston) ve mendil (makrame) kullanılan çok sınırlı aksesuarlardan en yaygın olanlarıdır.
Tarih: 2021-04-22 15:19:01 Kategori: Edebiyat
Kitaptan sorunu tarat hemen cevaplansın.
Yorum Yapx